Verimlilik ve sürdürülebilirlik laflarını duymaktan bana bıkkınlık geldi.
Verimlilik bir dönemlerde çok moda olan bir kelimeydi. Endüstri mühendisliği okuyan arkadaşlarımdan otuz yıl öncesinde duymaya başladığım bu kavram, hayatımıza yoğun olarak aşağı yukarı aynı zamanlarda girmiştir sanırım.
Verimlilik ya da sözlük anlamıyla iyi ürün verme, verimi çok olma hali, başlarda kulağıma hoş gelirdi. Sonrasında, özellikle de üretime ve fabrikaya birebir değerek çalıştığım dönemlerde, asıl derdin, aynı miktar kaynakla daha çok üretmek yani aynı girdiyle daha çok çıktı elde etmek olduğunu, kavradım. Bu tecrübelerden çıkardığım sonuca göre verimlilik, insan emeğini maksimum sömürmek ve çalışan haklarını rahatça gasp edebilmek için kapitalizmin yarattığı en ‘verimli’ zırvalardandır.
Epeydir hayatımızda başka gözde bir kavram var; sürdürülebilirlik. Pazarlama faaliyeti olarak yeterince sömürüldüğünü ve bu nedenle de raf ömrünün dolmak üzere olduğunu düşündüğüm -belki de çoktan dolmuştur- sürdürülebilirlik modasını, verimlilik tuzağından biraz daha ayrı bir yere koyuyorum.
Çevresel temelde sürdürülebilirlik gittikçe artan ve yayılan bir kavram olduğundan, Oxford sözlügünde bile “sürdürülebilirlik” için; belirli bir oranı ya da seviyeyi aynen devam ettirme, doğal kaynakları tüketmekten sakınarak doğal dengeyi koruma tanımı yapılmış. Bu işin arka planındaysa, özellikle Avrupa’da faaliyet gösteren, büyük bir sertifikasyon pazarı var ve bu işleyen çarklar sayesinde bazı kurumlar tıkır tıkır para basıyor.
Ama şimdilik ilgimi işin o kısmından çok, TDK’nın ‘bir durum veya herhangi bir şeyin devam etmesini sağlamak onu devamlı kılmaktır’ diye tanımlamadığı sürdürülebilirlik kelimesine yönlendiriyorum. Burdan bakınca sürdürülebilir ile istikrarlı -belli bir kararda devam eden, yerleşmiş, oturmuş- olmak arasında bir akrabalık ilişkisi de kuruyorum.
Uzun lafın kısası, verimlilik benden uzak olsun. Ben verimlilik ya da girdi-çıktı hesabıyla yaşadığım bir hayatım olsun istemem, bugüne kadar da öyle yaşamadım. Bana göre bu hayattaki en anlamlı şey; kendi kaynaklarımızın farkına varabilmek ve her neyse onlara düzenli emek vermektir.
Bu sebeple yazı yazmayı, yogayı ve (sıklıkla beni paramparça etse de) herkesin sevgisini de, acısını da kalbimin tam ortasında hissetme hassasiyetini ‘sürdürebilmek’ benim yaşamımın en birincil hedefi.
* en azından hepsi için çaba göstermek diyeyim
Gecenin bir körü öylesine kafama takılan saçma şeyler
Verimlilik deyince benim aklıma da direkt zaman yönetimi geliyor. Ben de ‚verimimi‘ azaltmaya çalıştığım bir dönemimdeyim. Tam da senin dediğin gibi girdi-çıktı hesabıyla uğraşmak istemiyorum. Sonraki cümlene bayıldım: kendi kaynaklarımızın farkına varabilmek ve onlara düzenli emek vermek. Serbest çağrışım serbestse, yazın şu satırları düşürdü aklıma:
Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığımdan uzun
Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince, dalın yüksekliğince rüzgarda
Ve bir yeni ömür vardığın çimen yeşilliğince
evet, başka türlü bir şey, benim de istediğim :)