Açık konuşmam gerekirse, son yıllarda bu eve giren çıkan pek çok kadın oldu. Ben de bazılarının kucağına atlayıp sırnaşıklık yaptım, bazıları ile koyun koyuna uyudum, bazen tüm sevimliliğimi takınıp bir fotoğrafa poz verdim. Çünkü emindim, nasılsa çekip gideceklerdi. Nitekim geldikleri gibi gittiler de. Ama o kaldı.
Z. ile ilk karşılaşmamız Haziran ayında bir gece yarısı oldu. Osman onun için “Gittiği yere kendinden önce gülüşünü ve o gülüşten yayılan sıcaklığı taşır” derdi. Neticede sıcak sevdiğim bir şeydi ancak benim için önce koku gelirdi ve bu kadın güzel kokuyordu. (Gülüşü mü? Umurumda bile değildi.) Aramızdakine ilk görüşte aşk denemese de hoşlanmıştım ondan. Bir an bile başıma bela olabileceğinden şüphelenmemiştim.
Osman çok mühim bir işi olmazsa evden pek çıkmaz, neredeyse tüm gününün, rengi solup artık griye dönmüş siyah berjerin üstünde geçirirdi. Oysa Z. ile tanıştıktan kısa bir süre sonra eve pek uğramaz oldu. Yalnız kalmak epey canımı sıksa da koltuğun tamamen bana kalması baya hoşuma gitmişti doğrusu. Zaten Osman artık evde iken de zamanını süslenmek ya da evi süslemek ile geçiriyordu. Bana gösterdiği ilgi gittikçe azaldı. Hele bir de eve Z. ile birlikte gelmeleri yok mu? O akşamlarda, sanki bir görevi yerine getirircesine ruhsuz ve aceleci, oramı buramı biraz mıncıklar ve kendi aralarındaki koyu sohbete dönerlerdi. Mutfak, yemek, kanepe, çay, film derken bana da köşedeki sandalyede oturup olan biteni izlemek kalırdı. Geceleri ise yatak odası tamamen Z.nin kontrolüne verilir, çok geç olmadan kapanan kapı ne kadar yalvarsam, inlesem, ağlasam da sabaha kadar açılmazdı. Yavaş yavaş duruma sinir olmaya başlamıştım. Yine de itiraf etmeliyim, Z.nin gözlerini kısıp, kasıtlı olarak incelttiği tuhaf sesiyle bana seslenmesi hala komiğime gidiyordu.
Evin her köşesinde Z.nin eşyaları ile karşılaşmaya başladığım an, bu kadının niyetini anladım ve hemen önlemler almaya koyuldum. Mesela ortaya bıraktığı ayakkabılarını önce orasından burasından iyice çekiştiriyor, yeterince yırtıp atamazsam da da içlerine işiyordum. Lakin sanırım harekete geçmekte geç kalmıştım. Z.nin diş fırçasının sessiz sakin banyoda yerini almasıyla başlayan istila, hızla yatak odasına yayılmış ve oradan da gökkuşağı rengi terliklerin salona yerleştirilmesi ile tüm evi kaplamıştı. Çok geçmeden Z. tamamen bizim eve taşındı. Sırf bu gerçek bile yeterince kötüydü kötü olmasına da, hele hanımefendinin beni fark etmeyip dalgınlıkla üstüme kapıyı kapatıp evden çıkıp gitmesi, bardağı taşıran son damla oldu. Dört günlük oda hapsinden savaşçı ruhumla başarıyla çıkmıştım çıkmasına ama artık gözümü açılmıştı. Şimdi iyi niyet göstermenin zamanı değildi, şimdi savaş vaktiydi.
Z. nin, neredeyse takıntı seviyesinde temizlik düşkünü olduğunu tespit ettiğimde, en bilindik silahıma sarıldım. En kolayı buydu, her bulduğum yere işemeye başladım. Sonra nokta atışlarına geçtim. İlk olarak pek sevdiği baykuşlu yastığı hedef aldım. O yıkıyordu ben işiyordum, o yıkıyordu ben bir daha işiyordum. Sonra gittiği ülkelerden alıp biriktirdiği oyuncaklara dadandım. Geceleri elime geçirebildiğimi ordan oraya fırlattım. Sağlam kalan oyuncakların camlı dolaba kaldırılmasıyla kırma dökme ataklarım hızla geri püskürtülmüş oldu. Buna biraz bozuldum doğrusu, daha yeni başlamıştım ve evde çok malzeme vardı oysa. Anlaşılan daha da ileri gitmek gerekiyordu. Osman’ı dikkatle gözledim ve o evden çıkar çıkmaz halıya ya da koltuğa kusuyordum. Parkeye kusmazdım, saf mıyım ben, temizlemesi kolaydı oraların. Z. elinde kocaman kolonyalı mendil paketi ve bir tomar kağıt havluyla peşimde koşarken sessizce ağlıyordu. Bir yandan da telefonda Osman’a “… sürekli kusuyor, çok endişeleniyorum, ne yapacağız” dediğini duydum. Ona verdiğim fiziki eziyetin yanında, yaşattığım manevi eziyetten de ziyadesiyle memnundum. Bana yaklaştıkça elini, kolunu, bacağını tırmaladım. Yeterince tırmalarsam ondan kurtulabileceğime emindim. Osman’ı yıllardır tırmaladığım halde yanımda ve sapasağlam ayakta olduğunu idrak edince bu saçma fikre inandığım için kendime kızdım.
Sonra araştırdılar, soruşturdular, olsa olsa kısırlaştırmadığımızdan işiyor bu etrafa diye bir sonuca vardılar. Ah bu kadın olmasa, Osman bana hayatta kıyamazdı biliyorum, vermezdi o veterinerlerin eline öyle ürkmüş halimi görünce. Geçirdiğim ameliyattan sonra, naz yapmaya müsait zemini hazır yakalamışım, kendimi iyice koyverdim. Halimi görünce Z.nin yol boyunca ağlaması, ağrılarımla başa çıkmak için bana içten içe güç verdi. Her ne kadar narkozun etkisi ile duygusallaşmış ve ona birazcık acımış olsam da hiçbir uyuşturucu öfkeli benliğimi ele geçirecek kadar kuvvetli olamazdı. İlaçlar ancak ve ancak düz yürümemi engelleyebilirdi.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, eve gelen çocuklar da iyice çok sıkmaya başladılar hani. Bu evde, kendimden başka, anlamsız sesler çıkarıp ordan oraya koşan, gürültücü, meraklı, oyunbaz bir tek varlığa dahi tahammülüm yok benim. Dahası bu orantısız mıncırma gücüne sahip çocuklardan düpedüz kokuyorum da. Kediliğe bok sürdürmemek için, onlara bir kaplan gibi tıslayarak hadlerini bildiriyorum onlara, bir de saklandığım kuytu köşeden asla çıkmayarak. Z. ise çocuklara bir o kadar düşkün, elinde olsa tüm mahallelinin çocuğunu toplayacak başıma. Getirdiklerine çocuklar seviyorsanız kedimizle de oynasanıza biraz demez mi? Kedin onları seviyor mu diye hiç sordun mu bana ki, başıma musallat ediyorsun bunları?
Lafı da çok uzattım ya, sizin anlayacağınız altı aydır bu Z.denen beladan kurtulmanın yollarını arıyorum. Fakat ne yaparsam yapayım onu pes ettiremeyeceğimi anladım. Önce zor geldi kabullenmek, inkar, isyan, depresyon evrelerini geçtim. Yıkıldığım oldu ama asla yılmadım. Şimdi geriye tek bir seçeneğim kaldı: onu öldürmek. Günlerdir kusursuz bir cinayet planı arıyorum.
Bir kedi sahibinin sevgilisini nasıl öldürebilir?
Acaba nasıl?
bir gece balkonda, Haziran 2016,İstanbul/Kasım 2022, Londra
