Kanepe insanları

Evsiz insandan bir derece daha iyi durumda olandır kanepe insanları. Mutlaka misafirliğe kabul edildikleri bir yer, yatacakları bir kanepe sunulmuştur onlara. Sıcaktan kan ter içinde kalıp gözünü kırpmadan sabahı etmesi ya da uyandığında klima soğuğunun iliğini kemiğini çekmesi mühim değildir. Kanepe insanının yastığı çok alçaktır, yahut haddinden fazla yüksek, sabaha mutlaka boynu tutulur. Vücudunda ısırılmadık yer kalmamıştır ama, kanını emen sivrisinek kulağının dibinde vızıldamadı diye kendini şanslı hissedecek kadar da mutevazıdır.

Onun sevdiği her şey rengini ve lezzetini kaybetmiş, çocukluğundan bu yana denize girdiği sahile yabancı kalabalıklar üşüşmüş, kıyı betonla, denizin suyu insan çişiyle dolmuş, yazları sıcak ve kurak olan hava daha da boğucu hale gelmiştir.

Ve bu yerin insanları hep gergindirler.

Vurdumduymazdırlar.

Kabadırlar.

Bizim kanepe insani, çoğu zaman konforsuzluktan değil bunları düşünmekten uyuyamaz. O düşünüp durur, ama kimse fark etmez. Fark edenlerse neden düşündüğünü anlamaz. Anlayanlar da hiç oralı olmaz. Çünkü artık buralarda yeni iletişim dili çemkirmek, laf sokmak ve ağzının payını vermektir.

Kanepe insanı da düşünür düşünür sonunda özlem duyduğu şeyin rahat yatağı değil, çoktan yitip gitmiş zamanların ruhu olduğunu bulur.

Yani kanepe insanları, kendi evlerini kapattığından beri, bu diyarlarda incelik de ortadan kaybolmuş ve yerini çoktan kabalığa ve bencilliğe bırakmıştır.

Hayalkırıklığına uğramış kanepe insanı eninde sonunda kendi konforlu yatağına döner. Ancak kafasındaki sesleri susturması ve huzurlu uykularına yeniden dalabilmesi için biraz daha zamana ihtiyacı vardır.

Zira kafasında hep aynı şarkı çalmaktadır “Ben gideli buralara, olanlar olmuş, olanlar olmuş”

yollar ardından 29 Ağustos, Londra

Yorum yapın