Japoncada ‘Mono no Aware’ diye bir terim var. Şeylerin acısı ya da şeylere duyarlılık diye çevirebileceğimiz mono no avare, çok kabaca şeylerin geçiciliğine karşı duyulan hüznü ve hayatın tümünün bu geçici şeylerden oluştuğu gerçeğine karşı duyulan daha uzun hüznü tanımlıyor.
Beni (gerçekten) tanıyanlar, her duygumu nasıl da iliklerime kadar hissederek yaşadığımı iyi bilirler. Katıla katıla gülerken birden gözümden yaşların dökülüvermesi de olasıdır. Tüm bu duygusal salınım ortasında yaşayıp giderken, hüzün (ne yazık ki) en çok içinde kaldığım duygudur diyebilirim. (Yazdıklarımdan herhangi ikisini okuyan da kolayca hüznün kokusunu alabilir zaten) Bu sebepten, mono no avare kavramının benim dünyamda çokça karşılığı var. Bir yolculuğa başlar başlamaz, yolculuğun sonunun “sayılı günler”e varacağına ve o günlerin de çabucak geçip gideceğine dair hüznün hemen gelip üstüme çöreklenmesi gibi…
Mono no avare ilk karşıma çıktığında, elimde bir bardak çayla pencerenin önünde oturmuş, ara ara karla kaplı sokağa ve sabaha yağan karın ardından park yerlerinden çıkan arabaların arkalarında bıraktıkları, kuru kalmış boşluklara bakıyordum. Arabanın kar yağışından koruduğu alan, şu anda orada olmayan arabanın boyutlarını, araba da şu anda orada olmayışı ile karın yoğunluğunu ele veriyordu. Bu görüntüyü beynimde uzun süre evirip çevirdikten sonra, sadece geçip giden şeylerin hüznüyle değil, bazı şeylerin gidişleriyle arkalarında bıraktıkları yokluğun ne kadar anlamlı (ve yine o kadar da hüzünlü) olduğuyla da ilgilenmek gerektiğine karar verdim.
Yataktan kalkan sevgilinin kafasının yastıkta bıraktığı hafif çöküntü, sobalı odalarda kurutulmuş atletini üstüne geçirirken burnuna gelen is kokusu, yıllardır duvarda asılı olan çerçeveyi kaldırdığında geride bıraktığı iz. Hep yoklukları ile var etmiyor mu kendini?
Eğer köşedeki iki bina arasındaki boşluk olmasa, o ışık, o evin duvarına, tam o açıyla vurup göz kamaştırabilir mi misal?
Ve hafta sonu tatilini değerli kılan, Cuma akşamları aklına geldikçe içini bunaltan Pazar akşamının, henüz gelmemiş olması değil midir?
*Üstüne defalarca düşündüğüm ve yazdığım bu meseleyi The Beatles – Now And Then – The Last Beatles Song kısa filmini izleyince tekrar hatırlamamın da bir sebebi vardır elbet. Sanırım vardır.
Şarkının tamamı şurda.
Pazar gibi cumartesi, Londra
