*Bu günlük notlarımın bir kısmını ‘Muzlu Pasta’ öykümde kullanıldım.
Bu fotoğrafları, geçende dolabı toplarken çektim. Sol baştaki at Işıl’a hediye gidecekti bir yılbaşında, poşeti düşürdüm, arka ayağı kırıldı. İnek, tek boynuzu ile barışık, son dönemin modası “kusurları sevmek ” akımının baş temsilcisi gibi havalı dursa da, özensiz bir konuk elini çarptı, onun da iki ayağı kırık. Attan ödünç aldığı ayağı kullanıyor. Koyun sağlam…Ama o da koyun zaten. Yani, tek başınayken kusurları alenen görülse de yan yana iken bize oldukça sevimli gelen hayvancıklar bunlar.
Bence bu yaşlarda pek çoğumuz şu oyuncaklar gibiyiz artık. Sebepleri çeşitli de olsa hepimizin halihazırda birer kırığı, en azından birkaç yara beresi var. Hepsinin oldukça farkında, onlarla oldukça barışık ve saklamaksızın yaşamayı öğrendik. Benzerlerimizle biraz daha gruplaştık. Farkında olmasak da bir aradayken kimimiz bir diğerinin yarasına iyi geliyoruz, kimimiz başka kırıklardan kendimizdekine destek alıyoruz. Birbirini anlamak, biraz da birbirini tamir edebilmek demek.
Ya da, bir arada durmanın (çabalamanın-savaşmanın-paylaşmanın) yarattığı illüzyon, yıpratıcı kişisel kusursuzluk yolculuğundaki yol üstü dinlenme durakları, belki de.
yeni evde bahar gelirken, gece, Istanbul
