
Böğürtlen vakti
Her sene yaptığımız gibi, bu yıl da yanıbaşımızdaki parka böğürtlen toplamaya gidiyoruz. Bu sefer daha idmanlıyız, yanımıza aldığımız uzunca bir sopayla, en uçtaki yetişkinlere kadar uzanıyoruz. Ne kadar arsız, ne kolay büyüyen bir bitki olduğunu bildiğimiz halde özeniyoruz, dikkatlice, hiç incitmeden ayırıyoruz dalları.
İki topladıysak, üçünü bırakıyoruz dalında, kuşlara, böceklere ve parka yolu düşen komşularımıza.
Böğürtlenler çoğaldıkça topladığımız kapta, ikram ediyoruz yoldan gelen geçene. Nasılsa parkta buldum hissiyle yapılan bir şey değil bu asla, doğanın cömertliği karşısında kendiliğinden doğan, paylaşmayı çoğaltmak arzusu. Londra’nın göbeğinde bir parkta, hem de günün bitimine yakın sürpriz yapmaya karar verip çıkıvermişken güneş, burada olmayı seçmiş olmanın bendeki anlamını yeniden yeniden kavrıyorum.
Kah ellerimizdeki böğürtlen morunu, kah uçuşup duran kelebeğin kanadındaki turuncu benekleri içimdeki neşeye eşlikçi ediyorum. Kalbimi içimdeki neşede dinlendiriyorum.
Eve dönünce ilk iş, topladığım böğürtlenleri, tıpkı kalbim gibi, şekere yatırıp likör olmak üzere dinlenmeye bırakıyorum.
#hikayeliküçükşeyler