
Altı yıl önce, bu mahalleye ilk gelişimizde, sokağın başındaki kafenin bahçesinde kızılgerdanlarla beraber çay içmiş, sonrasında da Angel’a doğru karşımıza çıkan ve logosundaki kediye bayıldığımız sushiciye oturmuştuk. O akşam uyumadan, kesin ben bu ikisinin müdavimi olurum diye düşünmüştüm. Öyle olmadı…
Le Péché Mignon pandemide take-away düzenine döndü ve sonrasında da öyle kaldı. Arada kahve ve nata, çoklukla da ekşi maya baget alıyorum ordan.
Zen Mondo’ya ise, her gün önünden geçmemize rağmen, bir daha uğramadık. Ta ki Ömer’in telefonu bugün karşımıza eski fotoları çıkartıp da, o gün ne yaptıysak aynısını tekrar edelim diye, akşam yemeği için oraya oturmaya karar verinceye kadar.
Ortancaların önünde başlayan günümüz, Zen Mondo, ardından da nehir kenarı yürüyüşü ile bitti.
Şimdi bu fotoğrafa bakarken, müdavim ne güzel kelime diye düşündüm. İster bir kütüphanenin, kafenin, pubın, istersen benim gibi parkların, bankların ve nehir kenarlarının müdavimi ol. Hepsi bulunduğun yerle olan bağını, aidiyetini sağlamlaştırma çabası. Evet, sadece anlamıyla değil, söylenişiyle de güzel kelime; müdavim.
yemeli, içmeli, kelimeli #hikayeliküçükşeyler