
Valizimi, tam bir gurbetçi çantası gibi, tıka basa doldurdum (kitaplar, ilaçlar, fındık-fıstık) havaalanında uçmayı bekliyorum. Yine de bir şeyler unutmuş gibiyim, tekrar tekrar listelerin üstünden geçiyorum. Oysa eksikliğini hissettiğim şeyi de, gerçekte arkamda kalanları içime sindirmeye çalıştığımı da çok iyi biliyorum.
Hep böyle çünkü…Hele beni Ege yolcu ettiyse, boğazıma bir yumru, gözlerime de yaş oturuyor. Yutkuna, ağlaya Londra’ya varıyorum.
Her şeyin dört dörtlük olamayacağını çoktan kabullendim. Zaten yetişkin olmak, bir tarafının hep eksik kalacağını kabullenmek demek. “Kopuk kopuk” zincirle “oldurmaya” çalışmak…Kimi zaman iki yakanı, kimi zaman da ortadan ikiye yarılmış kalbinin parçalarını birleştirmeye çalışmak demek.
Havaalanındayım, yüz gram köfte baharını, B vitamini kapsüllerimi ve Adalet Ağaoğlu kitaplarını sığdırdığım valizimle oturmuş, yolun öbür ucuyla buluşmayı bekliyorum.
hafif buruk #hikayeliküçükşeyler