Kısa bir not

Bu sabah, pek çok sabahın aksine, içimde bir şarkı duymadan uyandım, ancak günümü bir öyküm için Özge’nin yazdığı sıcacık mesaj aydınlattı. (Yine Janet de birkaç gün önce cevaben sıcacık bir mail atmıştı.) Çok yaşayın çok değerli zamanlarını ayırıp bir tek cümleciğimi bile okuyanlar. Beğenilmekten daha önemli, boşluğa attığın bir çığlığın karşılığını, gönüldaşını bulması gibi bir … >> Devamı

“Zemin güzel, hava güzel, futbol oynamak için her şey müsait”

Bir zamanlar büyük sanatçıların üretim sürecini, garip alışkanlıklarını ve gündelik hayatlarını anlatan bir kitap okumuştum, ismi neydi unuttum. Büyük sanatçı olmadığımdan, bunca yıllık günlük tutma ve yazma alışkanlığıma rağmen henüz kendimi tam bir disipline oturtamadım. Alışkanlıklarım ve rutinim olmadığından büyük sanatçı olamamış olmam da son derece muhtemel elbette. Diyeceğim, o veya bu şekilde, herhangi bir … >> Devamı

Şeylerin geçiciliği, yoklukların anlamı

Japoncada ‘Mono no Aware’ diye bir terim var. Şeylerin acısı ya da şeylere duyarlılık diye çevirebileceğimiz mono no avare, çok kabaca şeylerin geçiciliğine karşı duyulan hüznü ve hayatın tümünün bu geçici şeylerden oluştuğu gerçeğine karşı duyulan daha uzun hüznü tanımlıyor. Beni (gerçekten) tanıyanlar, her duygumu nasıl da iliklerime kadar hissederek yaşadığımı iyi bilirler. Katıla katıla … >> Devamı

Bir konsere dair ve fakat içinde müzik olmayan bir yazı

Dün (29 Ekim) Southbank’te, Londra’ya gelen arkadaşlarımız Tülin ve Cem’le birlikte, The Royal Philharmonic Orchestra’nın şu konserini izledik. Şampanya ile başlayan ve bol yürüyüş içeren yorucu bir günün ardından, iki buçuk saat boyunca Lera Auerbach, Rachmaninov ve Elgar’dan oluşan repertuarı dinlemek oldukça çetin bir görevdi. Bazılarımız vücudunu müziğin akışına bırakıp (!) ara ara gözlerini dinlendirdiler. … >> Devamı

Dedi

Dün babam aradı. Nasılsınız? dedim. Sağlığımız iyi, dedi. Bombok bir ülkede yaşıyoruz, Bizden geriye bir enkaz kalıyor, bakalım tekrar nasıl toparlanılır, Tek sıkıntımız o, dedi (her zamanki gibi) Bizim ülkeden bir cacık olmaz Dünyadan da olmaz hatta, dedim (her zamanki gibi) Yıl olmuş 2023 hala savaşıyor insanlık. Mesele emperyalizm, dedi (her zamanki gibi) Mesele devrim … >> Devamı

Tık tık…

Felsefeci Simon Weil, hapishanede bitişik hücrelerde kalan ve uzun zaman içinde duvara tık tık vurarak konuşmayı öğrenen iki mahkumun öyküsünü anlatır, “onları ayıran duvar aynı zamanda iletişim kurma araçlarıdır,” diye yazar. “her ayrılık bir bağlantıdır.” Pencereye gelen kuşun, aç olduğumu anla ve bana ekmek ver diye camı tıklatması Saklanmaktan korkan bir çocuğa, içinde olduğu ahşap … >> Devamı

Sürdürsek de mi saklasak

Verimlilik ve sürdürülebilirlik laflarını duymaktan bana bıkkınlık geldi. Verimlilik bir dönemlerde çok moda olan bir kelimeydi. Endüstri mühendisliği okuyan arkadaşlarımdan otuz yıl öncesinde duymaya başladığım bu kavram, hayatımıza yoğun olarak aşağı yukarı aynı zamanlarda girmiştir sanırım. Verimlilik ya da sözlük anlamıyla iyi ürün verme, verimi çok olma hali, başlarda kulağıma hoş gelirdi. Sonrasında, özellikle de … >> Devamı

Çocuklarını Yiyen Satürn

Bizden önceki nesillerin çok acılar çektiğini, bizlerin daha şanslı olduğumuzu düşünürdüm hep. Son senelerde bu fikre olan inancım azaldı.Evet, insanlık tarihi boyunca dünya her zaman şiddetli acılara ve ölüme sahne oldu ve evet eminim bizim dedelerimiz-ninelerimiz de bundan bolca nasibini aldı. Ama şundan da eminim; hiçbir dönemde insanlar dört bir yandan üstlerine yağan kötülük ve … >> Devamı

Sıfatlar

Bugün evde otururken, sıfatlar hakkında düşündüm. Sıfat kullanmayı severim, yazdığımı detaylandırmak için, mümkünse arka arkaya üç tane kullanırım. ‘Soğuk, karanlık ve sıkıcı bir yaz günü’ gibi. Ancak düşündükçe, bir nesneyi -ya da örneğin bir tuhaflığı- hiç sıfat kullanmadan tarif edebilmenin, çok daha zenginleştirici bir düşünme biçmi olduğuna karar verdim. Yani ‘eğri burunlu adam‘ demektense, ‘çorba … >> Devamı

Kendime ait bir masa

VURUŞ-Sema Kaygusuz Ne zaman Sevgi Soysal’dan söz açılsa gözümün önüne bir görüntü düşüveriyor. Hangi evinde, hangi tarihte çekildiğini bilmediğim siyah-beyaz bir fotoğraf… Işıldaklı gülümseyişiyle ünlü bu neşeli kadın, bu kez alabildiğine ciddi, minderli bir sedirin üstünde çıplak ayaklarını altına toplamış, el yazılarını daktiloda temize çekmekle meşgul. Evin en ‘kamusal’ bölgesi yemek masasının başında, kimselerin ilişemeyeceği … >> Devamı