Bugün parkta otururken, kalemliğimdeki beyaz silgiyi düşündüm. Silginin varlık sebebi silip durduğu kurşun kalem, kaleminki ise hata yapmayı sevmeyenler ve içine sinen cümleyi bulmak için, benim gibi, kağıt yırtılana kadar silip silip baştan yazanlar.
Silgi bana buradaki yazım atölyelerinde cocuklara silgi vermediğimizi hatırlattı, onların da neredeyse hiç ihtiyaç duymadığını. Düşününce yazıp yazıp silmektense, kurtulmak istediğimiz şeylerin üstünü çizmek bana daha sağlıklı bir eylem gibi göründü. En önemlisi insan kendine hatalarını düzeltme özgürlüğünden ziyade düşünmeden ve daha fazla hata yapma rahatlığı veren silginin, aynı zamanda sinsi bir özgüven baltası olduğunun farkına varmalı. ’Günün sonunda’ dedim, ‘elinde kusursuz görünme çabası yüzünden sile sile yıprattığın bir kağıt tutmak mı daha değerli yoksa üstünü çizip düzelttiğin hatalarla dolu gerçek bir hikayeye sahip olmak mı?’ Hem hata yapmaktan daha mühimi, o hataya hızlıca ve kendi yöntemlerinle bir çizik atabilmek, üstünü çizdiklerini kabullenmen, onları gözünün önünde tutabilme cesaretin değil mi? Yani onlarla ve onlar sayesinde ilerleyebilme becerin. Sonunda herkesin karşısına dikilip ‘Kardeş şimdi sen karşında beni görüyorsun ama, bak bunlar benim kılı kırk yardığım sözcükler, şunlar kendimi doğura doğura açtığım parantezler, şunlar heyecanla başladığım satır başları…aslında senin karşında duran da işte bu çabalar toplamının ta kendisi’ diyebilmen.
Parktan eve dönerken hava kararmaya başladı ve ben silgilerin üstüne de sigara gibi kullanımı zararlıdır ibaresi koymak gerektiğine karar verdim. Park rüzgarlı, kafam aydınlık, ben bahtiyarım.
Aralık, Londra
